Blog Arşivi

12 Haziran 2017 Pazartesi

DEATH NOTE






                 Merhaba. Bu sefer farklı bir yazım türü ile karşınızdayım. İlk defa bir anime çizgi roman okudum ve düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Death Note forumlardan okuduğum kadarı ile Türkiye de yaklaşık 2006 yılından beri bilinen bir anime çizgi serisi. Benim tanışmam ancak son zamanlarda oldu.
   
             Tsugumi Ooba'nın yazdığı Takeshi Obata'nın çizimini yaptığı bu mangada genel itibariyle konu  Ryuk adlı shinigami (Ölüm tanrısı), Light Yagami (Halkın ve medyanın verdiği isimle Kira) ve L takma isimli bir dedektifle arasında geçen savaştır. Serinin ilerleyen bölümlerinde eklenen karakterle dahada ilginç bir hale gelse de bitişi bakımından hayal kırıklığına uğrattı beni Death Note.
Siyah bir deftere çeşitli kurallar çerçevesinde ismi yazılan kişinin öldüğü bir konsept söz konusu. Anime karakterleri bakımıyla oldukça üstünde düşünülmüş ve iyi iş çıkarılmış vaziyette. Özellikle giriş ve gelişme kısmında oldukça etkili bir senaryo söz konusu. Adeta bir satranç oyunu gibi hamlelerin üzerinde oldukça düşünülmüş fakat eksik olan bitişi. Giriş ve gelişmenin verdiği lezzeti ve hazzı sonuç bölümünde ben alamadım. Ziyadesiyle sade ve saçma zorlama bir son olduğu kanısındayım. Detay ve spoiler vermek istemediğim için bu konuyu irdelemeyeceğim. Birazcık karakterlerden söz etmek istiyorum.


"Shinigami elma yer !"
 
      Öncelikle Shinigamiler ile başlamak isterim. Shinigamiler (Ölüm melekleri veya tanrıları) kendi dünyalarından insanların dünyasına defterlerini düşürerek bu defteri bir insanın bulmasını sağlıyorlar mangada. Defter ise başta bahsettiğim gibi çeşitli kurallar çerçevesinde ismi yazılan kişinin ölümünü gerçekleştiriyor. Deftere dokunan kişi veya kişiler defterin sahibi olan shinigamiyi görebiliyorlar. Manga kapsamında karşımıza aktif olarak rol alan iki shinigami, Ryuku ve Rem çıkıyor. (Sona doğru bir bölümde ortaya çıkan shinigami daha var ama oldukça pasif bir konumda olduğu için eklemek istemedim izlemek veya okumak isteyenlere sürpriz olsun). Ben Ryuktan keyif aldım. Kendisi görselde sağda yer alan shinigamimiz. Oldukça komik buldum. Ama Rem kadar bir insana bağlanmıyor.(Soldaki ölüm meleği). Rem ilerleyen bölümlerde dahil olacak olan Misa Amane'nin shinigamisi ama şimdilik Misayı kenara bırakıyorum. Ölüm melekleri sadece kendi defterlerine dokunan insanlara görünüyorlar ki iyi ki böyle kimse Ryukla karşılaşmak istemez buna sevimli bulmama rağmen bende dahilim. Not: Ryuku yaşayanlar dünyasından en çok elma yemeyi seviyor. Çünkü Shinigami diyarındaki elmalar kuru ve susuz.

"Daha iyi bir dünya için yeni tanrınızla tanışın !"

Light Yagami. Japonya polis teşkilatı şefinin çalışkan ve okul birincisi oğlu. Light hem yakışıklı hem karizmatik hemde derslerinde açık ara önde, kurullara uyan  ideal bir genç örneği olarak karşımıza çıkıyor başlarda. Bir gün okulda iken Ryuku'nun dünyaya düşürdüğü defteri buluyor ve macera buradan itibaren başlıyor. Defterin kullanımla alakalı bilgileri içeren sayfalarından ilkini okuduğunda şaşırıyor ve birinin şaka amaçlı bu defteri hazırladığını düşünüyor. "Deftere yüzü bilinen bir kişini adı ve soyadı yazıldığında o kişi ölür" Ha ?
İlk başta oldukça gülünç geliyor fakat Light eve gidip şöyle bir düşündüğünde her ne kadar saçmada gelse içindeki o dürtü onu rahat bırakmıyor. Peki ya doğoruysa ? Eğer doğruysa test etmek oldukça güç olacak. Fakat Light o an buna bir çözüm buluyor hemde arkasında açık duran televizyondan gelen spikerin sesiyle. Bir okula giren silahlı bir adamın öğrencileri rehin aldığını duyuyor. Silahlı saldırganın adı soyadı ve fotoğrafı ekranın köşesinde duruyor. Light saçma bulsada deftere adamın adını yazmayı deniyor ve Boom ne olacağını tahmin edeceksiniz herhalde yaklaşık 40 saniye sonra rehin alınan çocuklar okulun içinden koşarak çıkıyor. Çocukların söylediğine göre adam birden yere düşüp ölüyor. Tabi polislerin incelemesi sonrası adamın kalp krizi geçirdiği söyleniyor. Light şokta tabi söylemeye gerek yok. Ama bu bir tesadüfte olabilir değil mi. Bunu test etmek için televizyondan bir suçlu daha buluyor ve test ediyor. Sonuç gene pozitif ! İkinci bir şoku ise defterin sahibi shinigami ile karşılaşınca yaşıyor. Artık Light işin ciddiyetine varıyor. Elinde oldukça sıra dışı ve büyük bir güç tuttuğunu anlıyor. Peki bununla ne yapacak. Dünya oldukça kirli ve kötülük dört bir yanda kol geziyor. Bu düşünceleri aklından geçiren Yagami defter ile suçlu avına çıkıyor. Bu hiçte zor olmuyor çünkü suçlu dosyalarına polis şefi babasının mevkisi dolayısıyla oldukça rahat erişiyor. Tabi suçluları avlarken aynı zamanda da defterin yapabileceklerini deniyor. Bu böyle devam edipte suçlular bir bir ölmeye başlayınca Japon polisi bu ölümlerin peşinde kimlerin olduğunu araştırması için bir dedektif tutuyor ama sıradan bir dedektif değil o !


Kendisini dünyaya L takma ismiyle tanıdan bir dedektif bu soruşturmaya dahil oluyor. L ölümlerin müsebbibinin Japonya da olduğunu düşünüyor. Ve özellikle Yagamilerin üzerine odaklanıyor. Sezgileri, yetenekleri ve zekası oldukça iyi olan L tüm dedektiflerden oldukça farklı bir imaja, özelliklere ve meziyetlere sahip. Fakat Yagamide oldukça zeki. Bu sebepledir ki zaten oldukça keyifle ilerliyor anime serisi.

 
 Soruşturmanın peşine etkin bir biçimde düşen L
Japon polis şefi bay Yagami ve dört kişi ile birlikte kendine bir ekip kurarak soruşturmaya devam ediyor. Light'a odakladığı şüpheleriyle onu gözlem altına alıyor ve Yagamilerin evine tonla kamera ve dinleme cihazı yerleştiriyor. Aynı zamanda FBI da boş durmuyor ve yaklaşık 12 ajan yollayarak bir kısmını L'nin emriyle Light'ın peşine takıyor. Derken bir anda Misa işe dahil oluyor.



  Halk suçluların öldürülmesiyle suç oranının bir nebzede olsa azalmasından dolayı memnun. Hatta bu memnuniyeti ölümlerin arkasındaki kişiyi tanrı ilan ederek (Kira adını veriyorlar)
gösteriyorlar. Tabi Light bu işten memnun ama şimdilik. Dünyaya sadece bir defter düşecek değildi herhalde. Bir defteri de Misa Amane adlı Japon oyuncu ve model buluyor. Tabi defterin sahibi Rem adlı shinigamiyi de. Misa Kiraya tapıyor çünkü anne ve babasının ölümüne sebep olan suçlunun katlini gerçekleştiriyor Kira. Tabi defteri bulup gücünü deneyimleyen Misa bu defterden oldukça etkileniyor. Ama burada bir ayrıntı Rem Misa'ya Ryuk'un Light'a söylemediği bir bilgiyi söylüyor. GÖZ TAKASI ! Misa ömrünün yarısını shinigami gözüyle takas ederek baktığı herkesin kalan ömrünü ve adını görebiliyor. Light kadar zeki olmasa Misa Kirayı bulabilmek için kendince bir takım işler yapıyor. Tabi Light kadar zeki olmadığı için çeşitli açıklar veriyor ve L'nin "İkinci bir Kira var" şeklinde bir yargıya sahip olmasını sağlıyor. Gelelim sadede. Misa Kirayı yani Light'ın Kira olduğunu öğreniyor ve Kiraya daha çok bağlanıyor. Bu noktadan sonrasında mangaya dair söyleyeceğim bilgiler spoiler olur o sebeple heyecanını kaçırmamak için duruyorum.
Devamında oldukça çetrefilli ve heyecanlı bölümler var. Ama dediğim gibi sonuç kısmı oldukça zorlama ve hatta tabiri caizse "kıytırık" olmuş diyebilirim.

Ben karakterlerden L'yi ( Daha sonra Ryuzaki olarak adlandırılacak) favorim olarak nitelendiriyorum. Oldukça zeki ama zekası da oldukça farklı ve sıra dışı işleyen bir eleman. Obsesifçe olarak veya sorunlu olarak niteleyebileceğimiz hareketleriyle yani bütünüyle keyifli bir karakterdi. Light ise başlarda beni etkilemişti Ryuzaki kadar olamasa da genede etki sağasına alabilmeyi başarmıştı ama gel gelelim son bölümdeki Light resmen bana şok yaşattı ve o tüm havası söndü gözümde. Misa ise oyunculuk, mankenlik ve modellik yapan bir kız. Kiraya ve Light'a hastalık derecesinde bağlı ve tek amacı Light'ı mutlu etmek onun kendisini sevmesini sağlamak. Her dediğini yapıyor ve ölüme bile gözü kapalı gidebilecek bir cesaret barındırıyor ama bu sağlıklı mı dersek tartışmaya açık bir konu.
Ben düşündüğümde böyle bir defterim olsun ister miydim tarzı bir soruyu ister istemez kendime soruyorum ve cevaplarken oldukça girift bir durumla karşılaşıyorum. Bir noktada adaletin tecellisini bir defterle hüküm vererek ölümü bahşetme yetkisine sahip görmüyorum. Daha doğrusu bunun daha ilahi bir mercinin işi olduğunu düşünüyorum. Ama öte yandan suç oranının azalması vb. bu cezbedici noktadan baktığımda ise defterin kimlerin eline geçeceği şahibesi beni sancılı bir paranoyaya sürüklerdi sanırım. Bu sebeple iyi ki bu sadece bir anime :)
Daha bir çok karakter var ama ben en baskın ve konusu üstüne inşa edilmiş olduğunu düşündüğüm popüler karakterlere yer vermek istedim. Anime kültürü edinmeye başladığım bu son dönemde başlangıç için iyi bir örnek olduğunu düşündüm ve bu sebeple paylaştım. Bunu her kim okursa eğer anime denemediyse Death Note ile başlamasını, anime de belirli bir yol kat etmiş ise de yeni anime önerilerini bekliyorum. Bu arada ben seriyi 6.kitaba kadar okudum ama sonrasını Youtube üzerinden Death Note Türkiye adlı kanaldan Türkçe alt yazıyla seyrettim. Kanalda Death Note'un tüm bölümleri (36 bölüm toplamda) var.

 Hepinize keyifli günler dilerim !

17 Aralık 2016 Cumartesi

HARRY POTTER VE LANETLİ ÇOCUK/ İNCELEME


HARRY POTTER VE LANETLİ ÇOCUK
J.K. ROWLING
JOHN TIFFANY-JACK THORNE 
YAPI KREDİ YAYINLARI

-Lumos-

Uzun bir aradan sonra bu kitabın yayınlanmasına ihtiyacım varmış. Bir Potterhead olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim. 

Harry Potter ve Lanetli Çocuk iki bölümden oluşan, Jack Thorne tarafından J.K. Rowling ve  John Tiffany  ile birlikte yazdığı öyküden uyarlanan bir tiyatro metni şeklinde piyasa çıktı. İlk olarak 31 Temmuz 2016 da İngilizce basımıyla raflarda boy gösterdi ve daha sonra Türkçe çevirisine kavuştuk.

SEKİZİNCİ HİKÂYE. ON DOKUZ YIL SONRA...
"Harry ait olduğu yerde durmayı reddeden bir geçmişle boğuşurken, en küçük oğlu Albus da istemediği bir aile mirasının yükünü omuzlarında taşımak zorunda kalır. Geçmişle gelecek uğursuzca iç içe geçerken hem baba hem oğul tedirgin edici bir gerçeği, bazen karanlığın beklenmedik yerlerden geldiğini öğrenir" diyor kitabın tanıtım yazısı. 

Açıkcası ben bu kitabın kesinlikle film olarak beyaz perdeye uyarlanmasını isterdim. 'Fantastik Canavarlar Nelerdir ? Nerelerde Bulunurlar' beyaz perdeye üçleme hatta beşleme şeklinde geleceği söyleniyor. İzleyenler bilir doğruya doğru Fantastik Canavarlar filminde daha çok büyüye tanık olduk. Filmin hedef kitlesi yaş olarak artmıştı. Konu olarak da Harry Potter'ın yaşadığı dönemden oldukça öncesini, karanlık büyücü olarak Grindalwal'ın olduğu bir dönemi konu alıyor. Bu serinin tek heyecan verici yanı, tarihte Albus Dumbledore'un Grindalwal'ı alt etmesi. Sanırım serinin son filminde bu büyük savaşı izleyeceğiz. Konuyu dağıttım. Gelelim Lanetli Çocuğa...
Bende uzun süredir aklımdan "Harry Potter serisi devam etse sekizinci hikaye nasıl olurdu? " şeklinde geçiriyordum. Kitabı okuduğumda yazarlarımız benim ve eminim bir çok Pottethead'in aklından geçen bir seneryoyu kaleme almışlar.
Öncelikle "Ölüm Yadigarları"ndan bildiğimiz üzere Harry ve  Ginny evlenmişti. Ron ile Hermonie de öyle. Harry-Ginny çifti ve oğulları James Potter ve Albus Severus Potter, Hermonie-Ron çifti kızları Rose Granger Weasley, Draco Malfoy ve  oğlu Scorpius Malfoy baş rollerde yer alıyorlar. Cedric Diggory'nin babası Amos Diggory ve Cedric'in kuzeni Delphi Diggory, Profesör McGonagall, At adam Bane  gibi bir çok yan rolde yer alıyor. Ancak bu yan rolden birisi meğer ana rol olacakmış haberimiz yok :) 

                                                                                                   

 Hermonie yeni hikayemizde Sihir Bakanı olmuştur. Ron ise Fred ve George'un "Weasley Şakaları" işini devam ettirecektir.  Harry Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi Başkanı ve Ginny ise aylık çıkan sihirli bir dergide ya da gazetede editör olmuştur. ( Ginny'nin ne işle uğraştığını unuttum) 
Harry'nin başından bir çok olay geldi geçti. Hogwarts savaşının üstünden 19 yıl gibi bir süre geçti. O sadece bir büyücü değil aynı zamanda bir baba. Lakin Harry kendini bu konuda yeterli görmüyor çünkü kendisinin bir babası olmadı ve nasıl baba olunur fikir sahibi değil. Aile içinde bunun zorluğunu çekiyor. Bu arada  Albus ve James  Hogwarts'a gitme çağına geliyorlar tabi Hermonie-Ron çiftinin kızı Rose da öyle. Her zaman ki gibi King's Cross istasyonunda 9-3/4 perondan Hogwarts ekprese biniyor ve doğrucu okula yol alıyorlar. Hikayede James bir Potter olarak aile geleneklerinden gelen bir özellikle seçmen şapka tarafından Griffindor evine yerleştiriliyor aynı zamanda Rose da öyle. Ama o da ne ? Sıra Albusa geldiğinde işler karışıyor. 

SLYTHERİN ! 
Evet yanlış duymadınız bir Potter slytherin de... Hogwarts savaşından sonra evlerin ayrımında artık " Karanlık büyücüler slytherinden çıkar" gibi kavramlar körelmeye yüz tutsada hala büyücü ailelerin gelenekleri devam ediyordu.  Örneğin yüz yıllardır slytherin evinde eğitim gören aileden gelen bir Malfoy'un HufflePuff ta olması komik kaçardı. 
Albus Slytherin evine yerleştirildi. Ama gariplikler bitmiyordu.

SCORPİUS MALFOY ! 
Draco Malfoy'un oğlu Scorpius,  Albus ile yakın arkadaş oldu. Hikayede Scorpius, babası Draco'nun aksine oldukça iyi kalpli ve arkadaş canlısı bir çocuk hemde Rose Granger Weasley den hoşlanıyor :)
 Tabi Harry Scorpius ile Albus'un arkadaşlık yapmasını istemiyor nitekim Malfoy ailesi özellikle Draco'nun babası Lucius Malfoy bir ölüm yiyendi. (Lord Voldemort'un müridi)
Gel zaman git zaman derken James derslerinde başarılı bir şekilde ilerlerken Albus oldukça güçlük çekiyor. Babası Harry Potter olunca okulda oldukça zor bir yük biniyor omuzlarına. Harry, birinci sınıfta bir dağ trolü ile savaştı; ikinci sınıfta bir basilisk öldürdü; üçüncü sınıfta yüz kadar ruh emici ile savaşıp küçük yaşına ve tecrübesiz bir büyücü olmasına  rağmen oldukça güçlü bir Patronus büyüsü yapmayı başardı; dördüncü sınıfta sonsuz şöhret vaat eden "Üç Büyücü Turnuvası"nı yaşı büyük rakiplerine rağmen kazandı ve Lord Woldmort la ilk düellosunu yaptı; beşinci sınıfta bakanlığın Voldemort'un korkusundan dolayı Hogwarts da niteliksiz büyücü yetiştirilmesi ve büyücü savaşında başarısız olunmasının amaçlandığı "sihirbazlıkta pratik değil teorik yaklaşım" gibi bir politikaya karşı savaştı ve vaftiz babası Sirius Black'i kaybetti; altıncı sınıfta en büyük idolü olan Albus Dumbledore'un, gözlerinin önünde eli kolu bağlı çaresizce ölümüne tanıklık etti ve son senesinde büyücüklük tarihinin en büyük savaşlarından olan Hogwarts savaşı ile Lord Volemort'u yok etti. Hal böyle olunca Harry'nin oğlu olmak büyük bir sorumluluk getiriyor. Fakat Albus büyü yeteneklerinde kardeşi James kadar başarılı değil. Tüm okul Albus'un üstüne geliyor. Herkes onun bir 'Kofti' olduğunu düşünüyor.

 
Bu yük omuzlarına ağır gelen Albus bir akşam babasıyla tartışıyor ve Harry kızgınlıkla oğluna "Senin benim oğlum olman hata" gibi bir laf söylemiş bulunuyor. Bu laf ile baba ve oğulun arası açılıyor. Bunlar yaşanırken Amos Diggory hala oğlu Cedric'in acısını çekmekte. Amos oldukça yaşlanmış ve tekerlikli sandalyede yaşamını sürdürmekte. Cedric'in kuzeni Delphi amcası Amos a bakıcıklık yapmakta. Bir ara Yaşlı Cadı ve Büyücüler Bakımevinde yaşamını devam ettiren Amos ile Albus irtibata geçiyor. 

"FAZLALIĞI ÖLDÜR !"
Albus babasının çok vurdumduymaz olduğunu düşünür. Zamanında onun için bir çok kişi hayatını kaybetmiştir. Bunlardan biriside Cedric Diggory di. Cedric genç yaşta hayata gözlerini yummuştu. Zamanında Cedric ve Harry üç büyücü turnuvasında son etapta kupaya aynı anda dokunarak anahtar vazifesi gören kupa aracılığıyla Lord Voldemort'un yeniden canlanacağı mezarlığa gelmiş ve Lord Volemort'un " Fazlalığı öldür ! " talimatıyla Cedric Kıl Kuyruk tarafından öldürülmüştü. İşte tam bu noktada babasının sözleride aklına gelen Albus kendini fazlalık olarak hissetmiştir. Ve Cedric aklına gelince Amos ile irtibata geçmiştir.
En önemlisi Albus çok önemli bir konuşmaya kulak misafiri olmuştur tam bu sırada.

" KURALLARI BİLİYORSUNUZ BAYAN GRANGER... " ZAMAN DÖNDÜRÜCÜ ! 
Bakanlık tüm zaman döndürücüleri topluyor ve yok ediyor. Hatırlarsanız zaman döndürücüyü ilk olarak üçüncü kitapta görmüştük. Profesör Mcgonagall oldukça çalışkan olan küçük Hermonie Granger'a bir dönemde aldığı derslerde aynı saatte olan çakışan derslere girebilmesi için bir zaman döndürücü vermişti. Şimdi ise yani 19 yıl sonra, daha uzun süre önceye götüren  yeni zaman döndürücüler çıktı ortaya. Bakanlıkta doğal olarak bu tehlikeli aletleri toplayıp yok etme kararı aldı. Fakat bizim çok bilmiş sevgili Hermonie Granger ımız yani sayın Sihir Bakanımız bu döndürücülerden birini ofisinde kitaplığa sihirli bir tuzak hazırlayarak saklamıştır. Bunun konuşulduğuna kulak misafiri olan Albus yakın arkadaşı Scorpius ile birlikte zaman döndürücünün peşine düşerler. Amaçları geçmişe gidip Cedric Diggory'nin kurtulmasını sağlamaktır. Bu konuyu Amos Diggory e de açarlar. Amos önce saçma ve imkansız görsede zaman döndürücüyü öğrenince kabul eder. Kuzen Delphi de Albus ve Scorpius'a katılır. Olaylar gelişirken iki kafadar zaman döndürücüyü ele geçirirler.  Bir kaç deneme yaparlar zamanda. Üç büyücü turnuvasının olduğu tarihe yolculuk ederler. Kaş yapayım derken göz çıkarır bizim iki yaramaz. Zamana ve olaylara müdahale edilmesi ki özellikle yanlış müdahale edilmesi kendi zamanlarına döndüklerinde başlarına oldukça büyük sorunlar açar. 

"ALT ÜST OLMUŞ BİR ZAMAN VE HAİN DELPHI"
Bu süre zarfında Delphi kuzeni Cedric'i kurtarma operasyonuna ortak olmuştur. Bizim yaramazlara yardım etmektedir. Tabi bir yandanda ortalıktan  kayıp olan Albus ve Scorpius' u aramak için Harry, Hermonie, Ginny, Ron ve Draco seferber olmuşlardır.  Albus ve Scorpius'u oyuna getiren Delphi onları Harry'nin anne ve babasının Lord Voldemort tarafından öldürüldüğü tarihe götürmüştür. Albus ve Scorpius orada sıkışıp kalmışlardır. Albus çok zekice bir yöntemle babasına, geleceğe  mesaj yollamıştır. Ve kurtarma ekibi Harry'nin anne ve babasının öldürüldüğü tarihe Draco'nun verdiği Malfoy ailesinin yadigarı olan bir zaman döndürücü ile  zamanda geriye ulaşmışlardır. Delphi... 
Delphi Voldemort'un Bellatrix Lestrange dan olan kızı çıkmıştır. Bellatrix'in Voldemort'a olan zaafı malumunuz. Zaman döndürücü sayesinde bir çocuk sahibi olmuşlar. Delphi ise babasına yani Lord Voldemort'a hayran ve onunla konuşup herşeyin başladığı ana yani Harry'nin ailesini öldürdüğü geceye gidip Voldemort'u durdurmak böylece Voldemort'un güçlerini yitirmesini engellemek niyetinde. Tabiki bu niyeti gerçekleşmiyor. Harry, Ginny, Hermonie, Ron ve Draco bir plan yapıyor ve Voldemort'u en iyi tanıyan kişi olan Harry onun kılığına girerek Delphiyi kandırıyor. Derken sihirler büyüler düellolar sonucu Delphi malup oluyor. Mutlu bir son ile Harry ve oğlu Albus kavuşup barışıyorlar.


Delphi kitapta oldukça güçlü bir büyücü olarak tasvir edilmiş. Uçabiliyor, çatal dili konuşabiliyor ve büyücülük sezgileri kuvvetli. Eğitimsiz bir büyücünün bu kadar özellik barındırması bana garip geldi. İlk başta dediğim gibi bende kafamda sekizinci hikaye hakkında kurgular yapıyordum. Voldemort'un çocuğunun ileride mürit toplayarak ölüm yiyenleri bir araya getirip Potter ailesinden intikam almasını  düşünmüştüm. Sadece çocuğu olacak kısmını tutturmuşum :) Ben oğlu olur diye düşünmüştüm.  Harry oldukça çaresiz ve yetersiz  bir ebeveyn olarak tasvir edilmiş durumda. Harry serilerde en sevdiğim karakter değil bu yüzden nasıl tasvir edilirse edilsin pek ilgilenmiyorum :) Harry'nin bakanlıktaki ofisinde bulunan  Dumbledore'un  portresi ile olan konuşmaları beni duygulandırdı. Benim Harry Potter serisindeki favori karakterim Dumbledore çünkü :)  Ayrıca Delphi'nin bir evlat olarak babasına hasreti ve hayranlığı beni etkiledi.  Yeni büyüler bekliyordum fakat bu konuda hayal kırıklığına uğradım. Tabi gene büyüye fazla tanık olamadık. Tiyatro metni değilde roman düzeninde olması tercihim olurdu. Herşeye rağmen bu kitap bana çok iyi geldi.

Bana kalırsa bu hikayenin kesinlikle filmi gelmeli. Bilemiyorum belki yıllar sonra bir filmi gelir. O günü sabırsızlıkla bekleyeceğim. 

-Nox-










20 Temmuz 2016 Çarşamba

Nejat İşler / GERÇEK HESAP BU !


                      "Ölene kadar bir kişinin hayatında etkili olmuşsan yeter bence, sen varsan biri daha var."

       Merhaba ! bugün ekranların sevilen yüzü Şehnaz Tango nun Ergün'ü,  Aliye'nin Denizi,  Behzat Ç.'nin Ercüment'i  ve İntikam'in Rüzgarı Nejat işler ile karşındayım okurum.

Nejat İşler / GERÇEK HESAP BU ! 

Can Yayınevi 1.baskı, 182 sayfa
Otobiyografi 



Evetttttttt :) Otobiyografik türde yazılmış bir kitap ile karşındayım bugün. Gerçekten ne kadar çılgın bir adammış bu Nejat İşler ! Kitabın içeriği hakkında fazla  söze gerek yok sadece kısaca bahsedeceğim. Nejat İşler 29 Şubat 1972 de İstanbul Eyüp'te dünyaya gelmiş, oyunculuk eğitimini ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Bölümü Tiyatro Anasanat dalında tamamlamış. Nejat İşler'in adı aslında Nejat değil sevgili okurum nüfusa kayıtlı adı Necat, kandillerde ve özel günlerde okunan mevlidin adı olduğu için dedesi bu şekilde kayıt yaptırmış. Tabi ki biz onu Nejat olarak tanıyoruz.



       Kitap otobiyografi türünde Nejat İşler'in çocukluğundan itibaren günümüze kadarki anılarını anlatıyor kullanılan dil oldukça eğlenceli yaklaşık 45 dakika içerisinde bir solukta okudum eğlenceli bir adam yahu. Çok çalışkan pes etmeyen bir kişiliği var. Zaten ekranlarda sergilediği performanslar büründüğü karakterlerinde, duruşu sağlam ve güçlü, üstüne biçilmiş kaftan misali. Kitabı okuduğunda, eğer muhafazakar bir görüşe sahipsen yadırgayabilirsin ama lütfen ön yargılı olma Çünkü kitabın içeriğinde daha doğrusu Nejat İşler'in hayatında gençlik yıllarında yaptığı kaçamaklara ve capkinliklara denk geleceksin önyargılarımızı bir kenara bıraktığımızda çok eğlenceli bir insan olduğunu göreceksin Nejat İşler'in. Bu zamana kadar ekranlarda severek izlemiştim Aliye yıllarından beri takip ediyorum Şehnaz Tango için yaşım yetmiyor maalesef beyazperdede çekilmiş filmlerinde izlediğim birkaçı var özellikle Barda filminde gerçekten oldukça sert bir karakterde idi.



    Kitabı okurken adeta işler yanında oturuyor ve biraz ara ver de kahve içelim dercesine bir his uyandırıyor o kadar doğal bir dil var ve aralarda işlerin hayata dair paylaştığı kendi sözleri de mevcut. Baya fiyakalı sözler bunlar moruk öyle kamyon arkası değil yani :) 


Kendisi şuanda Gümüşlük'te yaşıyor Gümüşlükspor Kulübü'nün başkanı. Yolun düşerse veya orada yaşıyorsan denk gelirsen bendede selam söyle Okurum :)
Evet efendim türü itibariyle fazla söze gerek yok. Eğer merak ediyorsan daha yakından tanımak istiyorsan 0500 mesaj at şaka şaka bir kitabevine uğrayıp göz atman yeterli kısa bir yazı oldu. Umarım keyifli olmuştur. Kendine iyi bak Okuyucum ! kitaplarla kal, edebiyatla kal, müzikle kal, sanatla kal, Hoşçakal :) 


18 Temmuz 2016 Pazartesi

Jose Saramago-OLUM BİR VARMIŞ BİR YOKMUS


     Merhaba efendim bir baska yazi ile karsinizdayim. Biraz aradan sonra yazmak istedim. Istedim cunku guzel bir kitap okumusum paylamasam olmazdi degil mi ? Hadi o zaman biraz asagiya goz at keyifli okumalar :)


JOSE SARAMAGO/OLUM BIR VARMIS BIR YOKMUS
Kirmizkedi yayinevi
9.basim, 204 sayfa
Roman

 

 
                                                                                         Karsimizda basarili bir spekulatif kurgu romani mevcut. Yazarimizin basarisida zaten Nobel Edebiyat odulu ile ispatlanmis takdir toplamis durumda. Kisacik,  yazar hakkinda bilgi vermek istiyorum.
         Yazar Portekizli sevgili okurum. 16 kasim 1922 lizbon dogumlu. Lizbon kentinin kuzeyinde  kucuk bir koyde yasayan  yoksul bir ailenin oglu. Ilerleyen yillarda makinistlik egitimi aliyor. Teknik ressamliktan redaktorluge oradan cevirmenlik ve editorluge bir cok klasmanda bulunur. Nereden nereye degil mi :)
1933 yilinda Kanarya Adalari`nda Lanzarote`ye yerlesmis. Burada evlenmis. 1947 de ilk romanini yani Gunah Ulkesi yayinlanmis. Yazarimizin romanlarinin yani sira denemeleri, siir kitaplari ve oyunlarida vardir. 1998 yilinda Jose'nin  kaleminin basarisi Nobel odulune layik gorulerek taclandirilmistir. Genel anlamda bu sekilde ozetlene bilir diye dusunuyorum. Merak edenleri ve yazari detayli incelemek isteyenleri arama motorlarina alalim efendim :)  Gelelim kitaba !


Romanimiz spekulatif kurgu romani okurum. "+Ne dedi yav oyle ? nekulatif ?"
Dur dur hemen acikliyorum. Yani demem o ki adamcagiz -ki bu adamcagiz yazarimiz oluyor- Basini sonunu, ucuk kacikligini dert etmeden kurgulamis romani. Zaten bunu okudugunda daha iyi anlayacaksin fakat ben hemen sana ozet gececegim merek etme.
(DIKKAT !!! DEAR READER, SPOILER FARK ETTIGINIZ ANDA LUTFEN 911`i ARAYINIZ BU BIR KAMU SPOTUDUR.)
Efendim ismi cismi verilmeyen bir ulkede yeni yil kutlamalari olur kitabin baslarinda. Insanlar guzelce ve coskuyla yeni yili kutlarlar. Hersey tamam guzel gider ertesi sabah olur. Ertesi sabah oldugunda bir gariplik beklmektedir ulkedeki tum vatandaslari, o gun kimse olmemistir. Olum o gune kadar yerine getirdigi gorevinden vazgecer ve hic kimse olmez. Bir anda ulkeye dalga dalga yayilan sevinc cok gecmeden yerini hayal kirikligina birakir. "+Yav hele insan olumsuz olunca nedendir ki hayal kirikligina ugrasin?"  Haklisin kurban ilk oyle dusunuyor insan ama gel neden boyle oldu bir bakalim. Ulkenin nufusu dogal olarak her yas grubunu barindiriyor. Yani ulkede herkes 20li yaslarinda saglikli civanlardan, hanimkizlardan olusmuyor. Yaslilar, hemde olum doseginde olan yaslilar veyahut olumcul hasta olmus olumu dort gozle bekleyen acilarina bir son bulma umidiyle olumun yolunu gozleyenlerde var. Fakat olum o sabah ve ondan sonraki sabahlar gelmeyince bu saydigim grup aci cekmeye basliyor cunku ne iyilesiyorlar nede oluyorlar dusunsene tam bir araf...
Velhasil kelam halk ile hukumet, hukumet ile devletin kurumlari caresizce cozum arayisina giriyorlar. Cenaze levazimatcilari, tabutcular ve bu iste calisanlarin piyasa batik halde. Ayni zamanda kimse olmuyor ve surekli yaslaniyor yani huzurevleri tiklim tiklim ve genc nufus azalip yasli nufusu artiyor piramit tersine donmus durumda, hastaneler dolu kaos var anlayacagin. Devreye tabiki illegal orgutler, mafya vs. giriyor. Olmek isteyen insanlari olunmeyen ulkenin sinirlarinin dislarina tasiyorlar ki olebilsinler diye -diger ulkelerde olum hala gecerli- tabi ucreti mukabilinda. "+Yani baya olmek icin para oduyorsun oyle mi ?"
Aynen sevgili okurum :)

Kitabin yarisina kadar toplumun ahlaki ve etik cokusu uzerine devam ediyor konu. Tabiatin dongusunun bir parcasi olan olumun bireyin kendi secimine  birakilmasinin ahlaki yanini irdeliyor. Geriye kalan kisimda ise olumun neden can almayi biraktigindan ve olumun somut manada nasil gorundugunden soz ediyor. Karsimizda filmlerde, karikaturlerde sembolize edilen elinde tirpani olan cubbeli bir iskelet olarak resmediliyor olum. Oradan oraya ucuyor. Bireysel ve maddesel bir form alabiliyor-ki kitabin sonunda bunu gayet carpici bir bicimde goreceksiniz- ama cogunlukla omni presentis halde "+say what ?" yani her an her yerde. (Thug life)
Kitapta unlu klasik muzik muzizyenlerinin eserlerinin gectigi sayfalar var. Zaten bu kisimlarda olumun bir viyolonsel virtiozuyle olan etkilesimi soz konusu ayrinti veremem asil carpici ve can alici kisim burada kitabin ikinci yarisi :) 


Verebilecegim tek spoiler, olum viyolonselci parkta boceklerle alakali bir kitap okurdan bir kelebek goruyor kitapta latinca adi -Acherontia astropos- gorselden goruyorsunuz ki sirtinda kafatasini animsatan  bir desen var-olum kitapta iskelet olarak betimlendigi icin- kelebegi kendi elcisi olarak dusunup bunu insanlarin canini almadan once acaba haber vermek icin yollasam mi diye yontemde bir reform yapmayi dusunuyor. Cok degisik olurdu degil mi bir kelebek gelecek ve ustunuze konacak, sirtindada kurukafali desen olan bir kelebek ve anlayacaksiniz ki olum yakinlarinizda vaktiniz gelmis. "+Aman aman evlerden uzak!"   Hahaha amin :)
Kitabin dilide cok hos fazlaca noktalama isareti yok. Karisik degil dil. Ayrica yazar okuyucuyla sakalasiyor soz oyunlari yapiyor ve sanki suanda yaninizda yaziyor gibi bir hava birakiyor zihinde cok hosuma gitti bu olay benim :)
Mutlaka dusunmuslugumuz vardir "acaba olmesek ne olurdu ?" diye iste cevap burada. O zaman doganin dengesi bozulurdu. Surekli bir yasam ve surekli eskiyen yipranan bir beden bizi ancak mutsuz eder. Dusunsene surekli baskasina muhtac bir ihtiyarsin, sevdiklerin sana bakmaktan gocunmasalar bile bir noktadan sonra yuk oldugunu dusunmeye baslayacaksin ister istemez. Hem -Tanri inanci olanlar icin soyluyorum- hic bir zaman seni yaratan ve sana guzellikler vaadeden Tanrina ulasamayacaksin ve surekli nefsine tutsak yasayacaksin. Kulaga urkutucu geliyor sanki ne dersin? "+Yav sende hepten olumsuz baktin  be moruk! olumsuzluk gibisi var mi !  forever party forever goygoy yihuuu" 
valla ne diyeyim sende haklisin okur :)
Evet efendim bence okunmali bu kitap diyerekten yazmaya giristim denemeni tavsiye ediyorum. Ayrica Ankarada ikamet ediyorsan ve batikente yakinsan  Arkadas kitabevini siddetle ve tekme tokatla tavsiye ediyorum gitmeyeni doverler cok cok hos bir kitabevi. Git al kitabi raftan,  guzelce adimla  kitabevinin kendi kafesine otur -istege gore masaya tabletini  notebookunu telefonunu gozlugunu vs koy havali olurmus oyle derler- ve bir yandan kahveni, cayini, ice tea ni veya tercih ettigin sivi fazda bir seyi yudumlarken kitaba goz at. Begenirsen al seninle yaslansin begenmezsen hemen rafa birak ki baskasi baksin ! Bu yazinin sonuna kadar gelip okuduysan cok tesekkur ederim okurum okumadiysanda ... okumadiysan secenegini eklemeye gerek yok okumadin iste nereden bileceksin ! Bir sonraki yaziya kadar edebiyatla kal felsefeyle kal bilimle kal ve kitapla kal , hoscakal :)

22 Ocak 2016 Cuma

Dikkat ! YÜKSEK GERİLİM İÇERİR.









-K A F E S-
Özgün Adı: Bird Box
Yazar: Josh Malerman
Yayın evi: İthaki yayınları'15 , 4.baskı, 330 sayfa
Tür: Korku, gerilim



Dışarıda delirmiş insanlar varken gözlerinizi kullanmadan ne kadar süre bilinmeyene direnebilir ve hayatta kalabilirsiniz ? 
   
       Selamlar herkese. Bugün elimde benim ilk kez denediğim bir türün örneği var, KAFES...     Korku türünde This Is Horror (en iyi roman) ve Michigan Notable Book ödüllü bir kitapla birlikteyiz.
Her ne kadar korku türünde görünse de ben korkmak yerine gerildim. Bu sebeple gerilim türünde ele alacağım. Kısaca konusundan bahsedip sonra kendi yorumumu aktaracağım.
Kitapta baş kahramanımız Malorie isimli bir kadın. Kız kardeşi Shannon ile birlikte yaşıyorlar-olaylar lokasyon olarak USA menşeili belirtelim :)-  Ailesi farklı bir eyalette. Bir gün haberlerde bir eyalette ki intihar vakalarını izliyorlar. Tabi ki olağan bir habermiş gibi izliyorlar. Fakat garip olan haberlerin sıklığının artması. Haftada 1-2 kere olan son dakika intihar ve cinayet haberleri artık haftanın her günü olmaya başlaması herkesi düşündürmeye ve ciddi anlamda endişelendirmeye sebep oluyor. Haberlerde cinayetleri işleyip intihar edenlerin bir şey, bir varlık gördükten sonra bu eylemleri gerçekleştirdikleri iddiası ortaya çıkıyor. Shannon bunlardan çok etkilenip olayı kız kardeşine açıklıyor fakat Malorie pek etkilenmiş durumda değil. İnsanlar Malorie'nin aksine marketlerden erzak stoklayıp pencerelerine battaniye ve kontroplak ile kapatmaya başlıyorlar. Olaylar olaylar derken  bu iki kız kardeşin ailelerinin evlerinin yakınında da bir vaka patlak verince ve daha sonrasında hükumet evden çıkma yasağı başlatınca artık Maloriede de alarmlar çalmaya başlıyor. Tabi bu arada bizim kız-Malorie- hamile... Böyle olayların patlak verdiği bir dönemde hamile olan Malorie sevinse mi üzülse mi bilemiyor. (e haklı kızcağız). Gel zaman git zaman  kötü kader Malorie'nin yakasını bırakmıyor. Kardeşi,  dışarıda insanları deliye döndüren varlıklardan birisini görüp  üst katta intihar etmesi ve Malorie'nin kız kardeşinin cesedini görmesiyle maceraya start veriyor roman. Fazla spoiler vermeden hemen genele odaklanayım ben en iyisi :) Kitap bizi çift zamanlı olarak götürüyor. Bir yandan olayların daha da kızıştığı ve  Malorie'nin bir sığınak bulup yeni ev arkadaşlarıyla macerasını anlatırken bir yandan da şimdiki zamana gelip çocuklarının doğumundan 4 yıl geçtiği ve onlarla nehirde kaçışını- daha doğrusu daha büyük bir koloniye sığınmak için çıktığı yoldaki gerilimin doruğundaki mücadelesini- anlatıyor.
Ben Malorie karakterini sevdim çünkü çok dayanıklı ve azimli bir kadın. Korkuyor evet ama hiçbir zaman yılmıyor. Ben onun yerinde olsam ne kadar süre hayatta kalırdım bilemem fakat Malorie takdiri hak ediyor sevgili okurlar :)
Kitapta sürprizler var. Akış sürükleyicilik ve özgünlük bence mükemmel. Asla sıkmıyor. Gözlerini kapatarak yaşamak zorunda kalınan bu yeni dünya düzeninde, "göz kapalı etrafı keşif" düşüncesi okurken gerçekten geriyor insanı. Bu bağlamda tam leziz bir gerilim kitabı diyebilirim. Çeviri hatası falanda içermiyor gayet başarılı bir iş olmuş. Kapak tasarımı da hoş. Bu pozitif görüşlerimin yanında eleştirimde olacak. İnsanları çılgına verip intihar ettiren bu varlık yada oluşum her ne ise onun hakkında fazla bir bilgi ve betimleme yok. Bundan ötürü bir okuyucu olarak bende bir açlık oluştu bu oluşuma karşı ve soru işaretlerimle baş başa kaldım. Sonunda da ikinci kitabın olması gerektiğini düşündüren bir son mevcut bence. Hem genel anlamda beğendiğim için hemde bitişindeki gidişattan  dolayı ikinci bir kitabı bekleyişe girdim. Umarım ikinci kitap gelir. Bu bitiş ve yaratığın tasvirinin az olmasından dolayı 1 puan kırıyorum.

Benim bu güzel kitaba puanım: 4/5
Goodreads puanı: 5

      Kafes benim gerilim kitapları okuma dürtümü tetikledi. Fantastik kitapların yanı sıra bundan sonra gerilim ve korku kitapları da deneyeceğim. Ben nacizane görüşümü sunarak kitabı tavsiye ediyorum gerisi size kalmış :) Evet yazıyı noktalama zamanı geldi. Her kim okuduysa teşekkür ediyorum. Bir sonraki yazıya da davet ediyorum ve  bekliyorum sizi. Şimdilik keşifte kalın ! :)

19 Ocak 2016 Salı

-Her gün-



-HER GÜN-
Özgün Adı: Every day
Yazarı: David Levithan
Yayın evi: Pegasus Yayınlar
Sayfa sayısı: 334


Merhaba herkese. Bugün raftan kapıp sizlere sunacağım kitap Her gün !
Uyandım.
Anında kim olduğumu anlamam gerekti.
Mesele sadece bedenim de değil...
gözlerimi açtığımda kolumun renginin
açık mı koyu mu olduğu,
saçımın uzun mu kısa mı olduğu,
şişman mı zayıf mı olduğum,
kız mı erkek mi olduğum,
yara bere içinde mi yoksa
pürüzsüz mü olduğum...
Her sabah farklı bir bedende uyanıyorsanız,
vücut en kolay alışılan şey.
Kavraması güç olabilen ise
bedenin önceden yaşamış olduğu hayat.

     Bu sözleri ihtiva ediyor kitabın arka kapağı. Kitap, kendisini A olarak isimlendiren bir ruhun doğduğundan beri her gün farklı bir bedende uyanmasını temel alıyor. Kitapta A 16 yaşında. A, hep kendi yaşıtlarının bedeninde yolculuk yapıyor yolculuğu bir gün sürüyor ve bunu kontrol altına alamıyor. İstemsizce sürükleniyor bedenden bedene...  A, bir gün Justin isimli bir çocuğun bedenine giriyor. Justin'in bir sevgilisi var. İsmi Rhiannon. Fakat Justin ona aşık değil. Rhiannon ise Justin e daha fazla duygu besliyor. Bizim ki -yani A- Justin'in bedenine girmesiyle başlıyor kitap. A, Rhiannon'a harika bir gün geçirttiriyor. Sonuçta Rhiannon'a aşık oluyor. Gitti her bedenden ona e-mail atıyor ve kıza ulaşmaya çalışıyor. Kitap bize A ile Rhiannon'un imkansız aşkını anlatıyor.
A'nın saf ve en salt duygularını bize sunuyor. Öpüşmenin, dokunmanın ve bir şeyler hissetmenin en salt halini okuyoruz bu kitapta. Sonu da bir hayli duyusal.
     Ben kitabı çok beğendim.Konu olarak sıkıcı bir temel üzerinde değil gayet eğlenceli. Akıcılığı da sağlam bir tabanda. Zaten en çok hoşuma giden şey kitaptaki e-postalaşmalar. Akıcılığı ve heyecanı yaratan da bu oldu bende. Dili de pek karmaşık değil çeviri gayet başarılı. Ayrıca ciltli olması da benden artı puan aldı. Karakterlere bakacak olursak ben A'yı çok sevdim. Küçük bir çocuk gibi saf duygulara sahip. Hiç bir planı ve çıkarı olmayan , tamamen duygularını tanımaya çalışıp kendini onların akışına bırakan birisi. Özellikle de çok azimli Rhiannon pek kayda değer bir iz bırakmadı bende açıkçası :) Sanki devam kitabı olacak gibi hissettim çünkü kitapta bir noktada A'ile bir adamın yolu kesişiyor ve adam bu beden gezme olayını kontrol edebildiğini söylüyor. Yani istediği kadar bir bedende kaldığını ve bunu A'ya öğretebileceğini vadediyor. Kitabın sonunda A onu aramaya gidiyor gibi algıladım ve  ikinci bir devam kitabı çıkacakmış gibi hissettim. Eğer çıkacak olursa kesinlikle alacağım. Evet fazla uzatmadan yazıyı noktalamaya geçeyim. Alınası ve okunulası hafiften zihni ve duyguları okşayan bir kitap. Güzel materyallerden üretilmiş, eee konuda güzel o vakit almanızı tavsiye ediyorum. Yaratıcılık çok yüksek olmadığı için bir puan kırıyorum ve ben bu kitaba 9/10
Bir sonraki yazıya kadar kendinize iyi bakın ve keşifte kalın !